http://www.hatice-kubra.tr.gg























İSLAMİYET VE HAYAT WEB GROUP
İSLAMGREEN34 WEBCHAT FREE ZEROC
MERKEZ FORUM SITEMIZ
İSLAMİ RADYO CANLI YAYIN KANALI - İSLAM KARADENİZ RADYOSU
İSLAMİ FACEBOOKS FORUM SİTEMİZ
İSLAMİ BELGESEL SİTELER
İLETİŞİM FORMU
ZİYARETÇİ FORMU
ONLİNE KURAN CONNECT
RİSALE NUR KÜLLİYATI
MİKRO İSLAMİ SOSYOMETRİK TEST
MOUSE KEYBOARD LINKS LIST
SANAL DİN KLAVYE MÜSLÜMANLIĞI VE GERÇEK İSLAM
HATICE KUBRA MUSIC BOX LIST
DİNİ HİKAYE TARKANALP İLE AYŞENUR SULTAN
DİNİ HİKAYE KÜÇÜK HAFIZ KIZ FATMA
DİNİ KISSA CENNETİN ÇOCUĞU FATMA
FREE ENGLISH CHAT ROOM
FİLLERİN EĞİTİM TEKNİĞİ
AKIL VE İSLAMİYETİN KURTULUŞU
DÜNYAYI YÖNETEN AİLELER
HILFUL FÜDUL CEMİYETİ
CİHADIN ÇEŞİTLERİ VE İSLAM
CİHAD VE KURAN-I KERİM
NEFS İLE CİHAD VE TOPLUM
NEFS İLE CİHAD VE HAKİKAT
ŞEYH VEFA VE FATİH SULTAN MEHMED
DÜNYA VE SİSTEM
FACEBOOK HELAL İLE HARAM
FACEBOOK HARAM VE HELAL
NEFS İLE CİHAD VE AHİRET
AHİRET VE DÜNYA KAVRAMI
ALLAH GÜNAHLARI ÖRTER
ALLAH GAFUR-U RAHİMDİR
GÜNAHLARI ÖRTÜN ALLAH SİZİ ÖRTER
İSLAMİYET VE KADININ DEĞERİ
FLATCAST RADIO CONTROL
GOOGLE PLAY REPORT
İSLAM VE TESBİHAT İLE AFYON
ROCKEFELLER VE İSLAM
FIRKALAR VE İSLAM
TARİKATLER VE İSLAM
İSLAMGREEN34 FACEBOOK


ŞEYH VEFA VE FATİH SULTAN MEHMED 

http://kitap.mollacami.com/dini-hikayeler/ebul-vefa-hazretleri.html

İstanbul'un alındığı, Bizans'ın yıkıldığı yıllardır. Ama Akdeniz huzursuzdur hâlâ. Rodoslu çapulcular Bahr-ı Sefid'in çıbanıdırlar. Evet bu adada güzel üzüm yetişir ve nefis zeytin olur. Ama ada sakinleri bağla bahçeyle uğraşmaz. Ticaretten ve sanattan da uzaktırlar. İyi bildikleri tek iş vardır: 'Yol kesmek!' 
O yıllarda Rodoslu haydutlar ticaret gemilerini yağmalar, sahil köylerini basarlar. Zahmetsiz kazandıklarını saza, şaraba yatırırlar. Liman kenarındaki batakhaneler eşkıya kaynar. Bu işrethanelere abone olabilmenin tek yolu vardır: Daha fazla soygun yapmak, daha fazla can yakmak. 

İşte günün birinde, içinde Ebûl Vefa hazretlerininde bulunduğu hac kafilesi şakilerin saldırısına uğrar. Mübâreğin kaybedecek bir şeyi yoktur. Hepi topu üç beş ölçek hurma, birkaç testi zemzem. Ama korsanlar insan sarrafıdırlar. Müminlerin ona gösterdiği hürmeti gözden kaçırmazlar. Böylesi asil biri para etse gerekdir. Öyle ya, Osmanlı âliminin uğruna neler vermez ki? 

ZİNDANI AYDINLATAN NUR 

Mübârek kendisini hapise tıkan zalimlere kızmaz. 'Bunda da bir hayır olmalı' der, büker boynunu. Hatta acıma duygusu ağır basar. 'Ah!' der, 'Ah bir hakikatleri görebilseler!'. 
İnsan haydut da olsa insandır. Nitekim zindancı bu büyük velinin yüzündeki şefkati yakalar, veya o şefkate yakalanır. Cezayı göze alır, zincirlerini çözer, onu aydınlık bir koğuşa taşır. Uzun kış geceleri ocak başında sohbet ederler. 
Mübarek kısa sürede Rumca öğrenir, muhafızlarla dost olur. Hastalarını tedavi eder, dertlerini dinler. Bir muhabbet köprüsüdür kurar gönüllere. Şövalyeler bu iltiması görmezden gelirler, zira bu rehineden yüklüce bir fidye beklerler. 
Kahramanoğlu İbrahim Bey, bir Ebûl Vefa sevdalısıdır. Mübareğin Rodoslular'ın elinde olduğunu öğrenince beyninden vurulmuşa döner. İstenen meblâğı tez günde denkleştirir, koşar adaya. 

RUMLARLA KOMŞULUĞU SEÇEN VELİ 

Ebûl Vefa Hazretlerinin ayrıldığı gün zindancı bir hoş olur. Bu küflü dehlize böylesi bir bilge gelmemişdir. Ve bundan böyle zor gelir. Hapiste geçirdiği günler Ebûl Vefa Hazretleri'ne çok tesir eder. İstanbul'da Rumların kesif olduğu bir semte (Vefa'ya) dergahını kurar ve bu insanlara kapılarını açar. Bıkıp usanmadan hakkı tebliğ eder. Gülene de anlatır, sövene de. Kimi dergâha râm olur, kimi aleyhinde konuşur. Mübarek güler yüzlü ve nüktedandır. En çetrefil meseleleri basite indirger ve maharetle nakşeder zihinlere. 
Ebûl Vefa'nın Fatih'e karşı hususi bir sevgisi vardır. Onu bir kere bile görmez ama geceler boyu dua eder. Genç Sultan'ı güçlü tasarrufu ile kuşatır ve ona manevi zırh olur. Fatih bu himmeti iliklerine kadar hisseder. Rüyalarını nur yüzlü veli süsler. Günün birinde dayanamaz, dergahın kapısını tıkırdatır. Ancak Ebûl Vefa Hazretleri 'Hayır!' der, 'Görüşmesek daha iyi.' 

Koca sultan yüzgeri giderken mübârek hıçkırmaktadır. Bir hüzündür çöker mekâna. Talebeleri muammayı çözemezler. Sıradan Rumlar'ın bile kıymet verilip, buyur edildiği bir tekkenin kapısı cihan padişahına neden açılmaz? Nitekim içlerinden biri dayanamaz. 'Bağışlayın ama efendim' der, 'Hem hünkârı üzdünüz, hem kendiniz üzüldünüz. Bunun bir hikmeti olsa gerek?' 
Mübârek 'Doğru söylüyorsun.' der, 'Ama aramızdaki muhabbet vazifelerimizi unutturacak kadar fazla. Eğer o, sohbetin tadını alırsa sarayda duramaz, sultanlık çelik çomak oyunu gibi basit gelir gözüne. Korkarım tacı tahtı bırakır, dervişliğe kalkışır.' (Hatırlayacaksınız Fatih'in dervişliğe olan meylini ilk keşfeden ve yüz vermeyen Akşemseddin'dir.) 

ASIRLAR SONRA 

Ebûl Vefa Hazretleri bulunduğu semtte çok sevilir. Mahalle halkı mübareğin naaşına sahip çıkar, dahası güzel bir camiyle adını yaşatırlar. İşte bu gün bile Unkapanı, Fatih, Süleymaniye arasında kalan muhit onun adıyla tanınır. Esnaf ona Fatiha okumadan dükkan açmaz, çocuklar okul yolunda bir lahza durur, mırıl mırıl dua okurlar. 

İnsanın 'şu işe bakın!' diyesi geliyor, koca koca imparatorlar silinip gidiyor, Allah dostları hatırlanıyor daima


ŞEYH VEFA VE FATİH SULTAN MEHMED 

http://blog.milliyet.com.tr/fatih-sultan-mehmet-i-kapisindan-donduren---seyh-vefa/Blog/?BlogNo=378816

Defalarca geldiği halde, dergâhına kabul olunmayan Padişah Fatih Sultan Mehmet’in hoş görüsü…

İki büyük adam arasındaki iç hesap!

Bazı yazıları okuduğum zaman uzun bir süre kendime düşünme zamanı bırakırım… Ne demek istedi, ne öğrendim, ne anladım…

Ben eski terbiyelerin, eski düşüncelerin yaşadığımız dönemden ne kadar farklı olduğunu düşünür zaman – zamanda üzülürüm.

Bu yazıda koskoca bir padişahın hoş görüsüne, düşüncesine, hareketlerine bakınca şaşırmamak ne mümkün!

Ne çok mesajlar var bu iki satır yazıda…

Hem Padişahın hem âlimin birbirlerine kıyamadıklarına bakınız lütfen.

Devlet işinin ne anlama geldiğine, büyük adamların zamanlarının ne kadar değerli olduğuna da…

Fatih Sultan Mehmet, Akşemseddin’in olmadığı zamanların birinde İstanbul’da; Şeyh Vefa ile tanışmak, onunla konuşmak, ondan feyz almak istemiş.

Burada çok önemli bir iki ayrıntı var. Onu huzuruna çağırmamış. Kendi gitmiş.

Şimdi asıl olay burada, benim şaşırdığım aklımın tam almadığı ama biraz değilde bayağı bir düşününce anlayabilmeye çalıştığım olay… Bu yazıyı yazanda aynı şeyi söylemiş. Burada o kadar hassas bir nokta varki. Oda şu: İnce hesap!

Fatih Sultan Mehmet gitmesine gidiyorda, kabul edilmiyor. Bu bir defa değil üç defa olmuş. Düşünebiliyor musunuz?

Padişah, istese içeri giremez mi? İstese makamına çağıramaz mı?

Koca Hünkâr ne yapmış, her defasında hiçbir şey yapmadan sadece mahzun olarak geri dönmüş…

Şeyh Vefa Tekkesi önündeki demir kapı bir türlü ona açılmamış.

Buraya kadar Sultan Mehmet cephesinden baktık. Birde madolyonun diğer yüzüne göz atalım.

Şeyh Vefa onu görürmüş, onun ne kadar üzüldüğünü bilirmiş, çünkü kendide o kadar üzülürmüş, onunda içi hüzünlenirmiş. Hünkâr alayının evinin önünden uzaklaşmasını beklermiş.

Tabi bu olayı dervişler görürlermiş, bir türlü anlam veremezlermiş. Bir gün içlerinden daha bir cesur olanı dayanamamış Şeyh Vefa’ya sormuş:

“Şeyhim! Mademki Hünkâr’ı görmek dilemezsin, neden gelişinden rengin sararır, Mahzun olursun? Madem Hünkâr’ı seversin, neden görmek dilemezsin?"

Şeyh Vefa, derin bir düşünceden sonra, konuşmaya karar vermiş. Gerçekten çok ince hesap, gerçekten inanılmaz bir düşünce…

Bakın Şeyh Vefa ne demiş.

“Benim ona meylim ve onun bana ihtiyacı o derece fazladır ki, bir defa bir birimizi gördükten sonra, o benden ayrılmak istemeyecek, ben onu bırakmayacağım.

Hâlbuki o saltanatı yürütmekle yükümlü.

Biz de dünya düzenini korumaya mecburuz.

Bizim birbirimizi görmemizin bir sakıncası daha var:

Hünkâr gelecek, ziyade şevkinden, ihsanlarda, âtiyelerde bulunacak, biz bunları kendi adımıza kabul etmeyeceğiz.

Sizlerin adına da reddetmeyeceğiz.

Böylece, ihvanımla benim arama, ister istemez, dünya girecek.

Şimdi anladın mı?

Gönlüm onu görmek diler, görevim ona kapılarını kapar, beni mahzun eden, benzimi sarartan işte budur!”

Şimdi bakınız lütfen. Şeyh Vefa böyle düşünmüş düşünmesine de bunu padişah nasıl biliyormuş, nasıl anlıyormuş ve nasıl oluyorda beni görmek istemiyor diye gücenmiyor, kızmıyor, hiddetlenmiyor hatta cezalandırmıyor.

Dahası da var.

Vasiyet ediyor.

“Benim cenaze namazımı Şeyh Vefa kıldırsın” diyor…

Allah – Allah

Daha bu kadar da değil, Fatih Sultan Mehmet ve oğlu II. Beyazıt; onun adına cami, medrese, halvethane ve türbe yaptırtmışlar.

Fatih Sultan Mehmet’in cenaze namazını kıldırmış, Şeyh Vefa, mezarına kadarda omuzunda taşımış. Babasının yerine Padişah olan II. Beyazıt, onu o zaman görmüş.

Sonra o da babası gibi onu görmek, onu dinlemek istiyormuş. Şeyh Vefa babasına yaptığını onada yapmış. Asla kabul etmemiş, görüşmemiş. Ta ki Şeyh öldüğü zamana kadar.

Şeyh öldüğünde, Padişah II. Beyazıt onun yüzünü görmek için örtüsünü açmış. Yine de yüzünü görememiş. Şeyh elleri ile yüzünü kapatmış. (alıntı)

Şimdi bana hak verdiniz mi?

Büyük adamların, büyük düşünceleri oluyor.

Neler olduğunu sözlere gerek olmadan, haraketlerden anlayabiliyorlar
Nur içinde yatsınlar 

Fatih Sultan Mehmet`in fetih sonrası İstanbul`a davet ettiği yüzlerce ilim ve mâneviyât büyüğü arasında Şeyh Vefa Hazretleri de vardır. Hârâbe bir semte yerleştirilen bu zât burayı kısa sürede mâmûr hâle getirmiştir. Günümüzde Vefa adı ile anılan semt Şeyh Vefa Hazretlerinin bir hatırasıdır. O burada kurulan medresesinde bir taraftan talebelere ders vermiş ihtiyaç sahiplerine yardım elini uzatıp onların gönüllerini fethetmiş ve onların Müslüman olmalarında rol oynamıştır 


.

Bugün 6 ziyaretçi (7 klik) kişi burdaydı!




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol