http://www.hatice-kubra.tr.gg























İSLAMİYET VE HAYAT WEB GROUP
İSLAMGREEN34 WEBCHAT FREE ZEROC
MERKEZ FORUM SITEMIZ
İSLAMİ RADYO CANLI YAYIN KANALI - İSLAM KARADENİZ RADYOSU
İSLAMİ FACEBOOKS FORUM SİTEMİZ
İSLAMİ BELGESEL SİTELER
İLETİŞİM FORMU
ZİYARETÇİ FORMU
ONLİNE KURAN CONNECT
RİSALE NUR KÜLLİYATI
MİKRO İSLAMİ SOSYOMETRİK TEST
MOUSE KEYBOARD LINKS LIST
SANAL DİN KLAVYE MÜSLÜMANLIĞI VE GERÇEK İSLAM
HATICE KUBRA MUSIC BOX LIST
DİNİ HİKAYE TARKANALP İLE AYŞENUR SULTAN
DİNİ HİKAYE KÜÇÜK HAFIZ KIZ FATMA
DİNİ KISSA CENNETİN ÇOCUĞU FATMA
FREE ENGLISH CHAT ROOM
FİLLERİN EĞİTİM TEKNİĞİ
AKIL VE İSLAMİYETİN KURTULUŞU
DÜNYAYI YÖNETEN AİLELER
HILFUL FÜDUL CEMİYETİ
CİHADIN ÇEŞİTLERİ VE İSLAM
CİHAD VE KURAN-I KERİM
NEFS İLE CİHAD VE TOPLUM
NEFS İLE CİHAD VE HAKİKAT
ŞEYH VEFA VE FATİH SULTAN MEHMED
DÜNYA VE SİSTEM
FACEBOOK HELAL İLE HARAM
FACEBOOK HARAM VE HELAL
NEFS İLE CİHAD VE AHİRET
AHİRET VE DÜNYA KAVRAMI
ALLAH GÜNAHLARI ÖRTER
ALLAH GAFUR-U RAHİMDİR
GÜNAHLARI ÖRTÜN ALLAH SİZİ ÖRTER
İSLAMİYET VE KADININ DEĞERİ
FLATCAST RADIO CONTROL
GOOGLE PLAY REPORT
İSLAM VE TESBİHAT İLE AFYON
ROCKEFELLER VE İSLAM
FIRKALAR VE İSLAM
TARİKATLER VE İSLAM
İSLAMGREEN34 FACEBOOK


HILFÜL FÜDUL CEMİYETİ


AHMET HÜSEYİN FIRATOĞLU

FORUM YENİGÜNEŞİSLAM 2010 İSTANBUL


PEYGAMBERİMİZ HİLFUL FÜDUL CEMİYETİNDE

SALİH SÜRUÇ

http://www.resulullah.org/peygamberimiz-hilful-fudul-cemiyetinde

Peygamber Efendimiz, yirmi yaşında.

Son Ficar Harbi’nde, çok kimse hayatını kaybetmiş, oluk oluk kan akmıştı. Bununla, Arap kabileleri arasındaki düş­manlık duygusu daha da bilenmişti. Her an basit sebepler yüzünden büyük hadiseler çıkabilir, adam öldürülebilir, kabileler birbirine saldırabilir durumuna gelinmişti.

Mekke’de, dışarıdan gelen yabancılar için can, mal ve namus emniyeti diye bir şey kalmamıştı. İsteyen, istediği yabancının malını alıyor, karşılığında tek kuruş ödemiyordu. Âciz ve güçsüzler her türlü zulme maruz kalıyor ve bun­lara karşı koyma cesaretini gösteremiyorlardı.

Bu vahşet saçan manzaraya bir çare bulunması gerekiyordu. İnsanlık haysi­yetine yakışmayan bu hareketlerin önüne geçilmeliydi. Fakat ne yapılmalıydı? Ne yapılabilirdi?

Namus ehlinin, haksızlık karşısında vicdanı ızdırap duyanların, cemiyetin emniyet ve âsâyişini düşünüp duranların halletmek istedikleri meselelerdi bunlar!

Zebidlinin Gasp Edilen Malı!

Bardağı taşıran son damla, Yemen’in Zebid kabilesinden birinin bir deve yükü malının, şehrin ileri gelenlerinden Âs. b. Vâil tarafından gasp edilmesi hadisesi oldu.

Zebidlinin yardım istemek maksadıyla çaldığı her kapı, yüzüne kapatılı­yor­du. Sonunda, Ebû Kubeys dağına çıkarak, uğ­radığı zulüm ve hakareti Ku­reyş­li­lere yüksek sesle bildirmeyi denedi ve bu yüksek tepeden şehir halkını yar­dı­ma çağırdı.[1]

Bu davet, cemiyetin perişan halini düşünen kafaları uyandırdı. Derhal bir araya toplanarak, bu yolsuzluklara, bu gayri­meşru davranışlara çare aramaya koyuldular. Bu konuda başı çeken ve Mekke’nin hatırı sayılır büyüklerini bir araya getirmeye teşebbüs eden ilk şahıs, Peygamberimizin amcası Zübeyr ol­du.[2]

Hâşim, Muttalib, Zühre, Esed, Hâris, Teymoğullarının ileri gelenlerinden bir­çoğunun iştirakıyla, Mekke’nin zengin, itibarlı ve en yaşlısı sayılan Abdul­lah b. Cüd’a’nın evin­de toplanıldı ve “Hılfu’l-Fudûl” cemiyeti kuruldu.

Uzun uzadıya konuşup tartışıktan sonra, şu maddeleri karar altına aldılar:

1. Mekke’de —ister ehlinden, ister dışından olsun— zulme uğramış kimse bırakılmayacaktır.

2. Bundan böyle Mekke’de zulme asla meydan verilmeyecek, zâlime asla müsamaha ve fırsat tanınmayacaktır.

3. Mazlumlar zâlimlerden haklarını alıncaya kadar, mazlumlarla beraber hareket edilecektir.[3]

Cemiyet üyeleri, bu ahitleri üzerinde sebat edeceklerine dair de şöylece ye­minde bulundular:

“Denizlerin bir kıl parçasını ıslatacak suları kalmayıncaya, Hira ve Sebir dağı yerlerinden silinip gidinceye, Kâbe’de istîlâm ibadeti [Kâbe’nin tavafı sı­ra­sında Hacerü’l-Esved’e el sürülmesi ve izdiham dolayısıyla bizzat el sürü­lemiyorsa uzaktan selamlama işaretinin ya­pılması] ortadan kalkıncaya kadar bu ahdimizde sebat edeceğiz.”[4]

Kurulan bu cemiyete “Hılfu’l-Fudûl” adı verildi.

Sebebi şöyle izah ediliyor:

“Hilf” yemin, “Fudûl” ise fâzıllar demek.

Mekke’de bulundukları bir sırada Cürhümî kabilesinden Fazl isminde iki ki­şi ile Katüra kabilesinden Fudayl adında biri, “şehirde, zulme ve tecavüze mey­dan vermemek” hususunda yeminde bulunmuşlardı.

Ku­reyş ileri gelenleri de, bunlara benzer sebeplerden dolayı bir araya gelip karar aldıklarından, “Fâzıllar” hadisesini hatırlama babında bu cemiyete “Hılfu’l-Fudûl” denildi.[5]

Cemiyetin ifa ettiği ilk iş, Yemenli Zebidlinin, ticaret mak­sadıyla getirdiği malın Âs b. Vâil’den geri alınması oldu.

Sevgili Peygamberimiz de, henüz yirmi yaşında bir genç olmasına rağmen, yaşlılardan teşekkül eden bu cemiyete amcalarıyla birlikte katılmış ve zulme karşı birleşmede oyunu müspet olarak kullanmıştır.

Bu, Efendimizin genç yaşından beri derin düşünceye sahip olduğunun, zulme karşı nefret duyduğunun ve henüz o zamandan be­ri kavmi ve kabilesi arasında büyük bir itibara sahip bulunduğunun ifadesidir.

Şefkat ve merhamet timsâli zât, elbette peygamberlikle vazifelendirilmeden evvel de mazlumun imdadına koşacak, bu hu­susta gösterilen gayretlere yar­dımcı olacaktır. Çünkü o, “güzel ahlâkı tamamlamak” maksadıyla gönderil­mişti. Öyle ise, güzel ahlâka vasıta olan her gayrete ken­di­si de katılacaktı.

Nitekim kendilerine İlâhî risâlet vazifesi verildikten son­ra da, mezkûr ce­miyete katılmış olmaktan duyduğu mem­nuniyeti şu ifadelerle beyan buyura­caktır:

“Abdullah b. Cüd’a’nın evinde yapılan yeminleşmede ben de bulundum. Bence o yemin, kırmızı tüylü develere sa­hip olmaktan daha sevimlidir! Ben, ona İslamiyet devrinde bile çağrılsam icabet ederim.”[6]

Resûl-i Ekrem Efendimizin bu sözü, günümüz Müslümanları için de bir öl­çüdür: Zulme ve ahlâksızlığın her tür­lüsüne karşı, isim ve şekli ne olursa ol­sun, mücadele ve­ren teşekkül ve cemiyetlere yardımcı olmak...


_________________________________________________________________

[1] Süheylî, Ravdü’l-Ünf, c. 1, s. 91.
[2] İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 128; Süheylî, a.g.e., c. 1, s. 91.
[3] İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 141; İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 129; Süheylî, a.g.e., c. 1, s. 93.
[4] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 129; Süheylî, a.g.e., c. 1, s. 93.
[5] İbn Hişam, a.g.e., c. 1, s. 142; İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 129.
[6] İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 141-142; İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 129; Süheylî, Ravdü’l-Ünf, c. 1, s. 94; İbn Kesir, Sîre, c. 1, s. 261.

Yazar: 

Hılful Fudul

Vikipedi, özgür ansiklopedi
 
Atla: kullan, ara

Hılful Fudul veya Hilful fudul, (Arapça: حلف الفضول‎ Türkçesi: Erdemliler ittifakı ). 580'li yıllarda Arap kabileleri arasında süregelen savaşlar sonucunda ortaya çıkan anarşi ortamında, can ve mal güvenliğinin sağlanması, zayıf ve güçsüzlerin korunması, zulmün önlenmesi gibi amaçlarla, toplumda sözü geçen, saygın ve iyi niyetli kişilerin önderliğinde kurulan ve Muhammed'in de bir ara toplantılarına katıldığı barış cemiyeti.

Erdemliler ittifakı sadece tarihsel bir kurum değil, aynı zamanda, farklı dünya görüşlerine sahip olsalar da, temel ahlâkî ilkelerde anlaşan insanların zulmü engellemek için uzlaşmalarının bir toplumsal zorunluluk olduğunun ifadesi olarak değerlendirilmektedir.[1]

Antlaşma yemini şöyledir.

1-Mekke’de, ister oranın halkından olsun isterse dışarıdan gelen insanlardan olsun, bir kişinin zulme uğradığını gördükleri zaman onunla birlikte olacaklardı.

2-Mazlumun hakkı zalimden alınıncaya kadar zalimin karşısında olacaklardı.Başka bir ifadeyle mazluma hakkı iade edilinceye kadar mazlumla bir tek el gibi –yekvücut- olacaklardı.

3-Deniz, bir tek tüyü ıslatıncaya kadar, Sebir ve Hıra dağları yerlerinde kaldığı müddetçe ve maişette(mali durumda) tam bir eşitlik sağlanana dek bu maddeler geçerli olacaktı.[kaynak belirtilmeli

]



Önderimiz Örneğimizdir Sadullah Ergün

http://www.enfal.de/itarih45.htm

Hılfu'l-Fudul Antlaşması

 

İbnu Hişam, İbnu İshak'tan naklen şöyle diyor: "... Bir antlaşma yapmak üzere Kureyş kabileleri birbirlerini davet ettiler ve Abdullah ibnu Ced'an'ın evinde toplandılar. Şerefine ve yaşına hürmeten toplantı onun yanında yapıldı. Haşimoğulları, Muttaliboğulları, Esed ibnu Abdiluzza, Zühre ibnu Kilab ve Teym ibnu Mürre gerek Mekke halkından, gerek Mekke dışından oraya gelen biri zulme uğradığında onun yanında yer alacakları konusunda yemin ettiler. Zulmü defedinceye kadar zalimin karşısında dikileceklerdi. İşte bu antlaşmaya Kureyşliler, Hılfu'l-Fudul adını verdiler." (1) İbnu İshak diyor ki: "Muhammed ibnu Zeyd ibni Muhacir'in Talha ibnu Ubeydillah ibni Avf'tan onun da Zühri'den rivayet ettiğine göre Zühri, Resulullah (s.a. s.)'in şöyle dediğini duymuştur: "Ben Abdullah ibnu Ced'an'ın evinde yapılan bir antlaşmada hazır bulundum. Böyle bir toplantıda hazır bulunmam benim için kırmızı develere sahip olmamdan daha sevimlidir. İslam'da da böyle bir antlaşmaya davet edilsem yine icabet ederim." (2)

Süheyli diyor ki: "Humeydi'nin Süfyan'dan, onun Abdullah'tan, onun da Hz. Ebu Bekir'in Muhammed ve Abdurrahman isimli iki oğlundan rivayet ettiği şu hadisi şerif yukarıdakinden daha kuvvetli ve evladır: "Ben Abdullah ibnu Ced'an'ın evinde yapılan bir antlaşmada hazır bulundum. Eğer İslam'da böyle bir antlaşmaya davet edilseydim kabul ederdim. Orada, hakları alıp sahiplerine iade etmek ve zalimin mazlumu ezmesine engel olmak üzere ahitleştiler."

Hılfu'l-Fudul antlaşması Ficar savaşından sonradır. Çünkü tercih edilen rivayete göre Ficar Savaşı, Resulullah (s.a.s.)'ın on yaşlarında olduğu sırada Şaban ayında gerçekleşmişti. Hılfu'l-Fudul ise, peygamberlikten yirmi yıl önce Zilkade ayında meydana gelmiştir.

Arap kavmi arasında en şerefli antlaşma olarak kabul edilen antlaşma işte bu antlaşmadır. Bu fikri ilk defa ortaya atan ve insanları böyle bir antlaşmaya ilk davet eden Zübeyr ibnu Abdilmuttalib'dir.

 

Hılfu'l-Fudul Antlaşmasının Sebebi

Hılfu'l-Fudul antlaşmasını hazırlayan gelişme şu olay oldu: Zübeyd oğullarından bir kişi Mekke'ye ticaret malı getirmişti. As ibnu Vail onu satın aldı. Fakat hakkını vermedi. Bunun üzerine Zübeyd oğullarından olan kişi daha önce anlaşmalı olduğu kabilelerin ileri gelenlerine müracaat etti. Fakat onlar kendisine yardım etmekten çekindiler ve onu kovdular.

Zübeydi başına gelen bu bela üzerine Ebu Kubeys dağının tepesine çıktı. O sırada Kureyşliler Kabe'nin çevresinde kendilerine ait localarında bulunuyorlardı. Zübeydi yüksek sesle şöyle bağırdı:

"Ey Fihroğulları! Bir mazluma yetişin.

Mekke'nin ortasında malı elinden gitti.

Ey toplananlar! Kabe'de grup grup

Umresini yapamayan perişan bir ziyaretçi var.

Ey Hicr ile Haceru'l-Esved arasında toplananlar!

Bu mukaddes yer, keremini tamamlayanlarındır.

Günahkar ve zalim kişinin elbisesi,

Ona saygı ve asalet vermez."

Bu çağrı üzerine Zübeyr ibnu Abdilmuttalib ayağa kalkarak: "Bu işin peşi bırakılmaz" dedi. Sonra Abdullah ibnu Ced'an'ın evinde toplandılar. Ev sahibi onlara yemek hazırladı. Haram aylardan olan Zulkade ayında antlaşma yaptılar. Zalime karşı mazlumun yanında birlik halinde bulunacakları ve zalimden hakkını alıp mazluma iade edinceye kadar mücadele edecekleri üzere Allah'a söz verdiler. Sonra yürüyüp As ibnu Vail'in yanına gittiler. Satılan malın karşılığını kendisinden çekip aldılar ve sahibine verdiler." (3)

Abdurrahman ibnu Avf (r.a.) Resulullah (s.a.s:) efendimizin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Amcalarımla birlikte İyi Kişiler Antlaşması'nda bulundum. O zaman daha genç yaştaydım. Bu anlaşmayı bozmam karşılığında kırmızı develerimin olmasını istemem (yani karşılığında kırmızı develer verilse de yine bu anlaşmayı bozmak istemem.)." (4)

 

Hılfu'l-Fudul Antlaşmasından Çıkarılacak Önemli Bazı Dersler

1. Zulüm ve şirkin insanları kuşattığı zamanlarda Allah (c.c.) o zulüm ve şirki kaldırmak için peygamberler göndermiştir. Peygamberler ve onlara iman edenler, yeryüzünde zulüm ve şirk kalmayıncaya kadar zulüm yuvaları ve şirk müesseseleriyle mücadele etmeyi kendilerine prensip edinmişlerdir. Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) daha peygamberlikle görevlendirilmeden "mazlumun yanında durmak ve zalimin karşısında direnmek" maddesinden ibaret olan dolayısıyla hem cahiliye devrinde hem de İslam'da büyük önem taşıyan Hılfu'l-Fudul antlaşmasına katılmıştır. Resulullah (s.a.s.) peygamberlikle görevlendirildikten sonra da hep mazlumun yanında yer almış zalimin karşısına çıkmıştır. Nitekim Resulullah (s.a.s.) henüz zayıf durumda olduğu Mekke döneminde Ebu Cehil tarafından malı gasp edilerek zulme uğrayan ve baş vurduğu her kapının yüzüne kapatılması sonucunda çaresiz duruma düşen bir yabancının hakkını ondan almıştır. Ayrıca Resulullah (s.a.s.)'ın zulme uğrayan sahabilerine ilk hicret mekanı olarak Habeşistan'ı tercih etmesinin sebebi orada zulmün olmamasıydı. Kısacası Resulullah (s.a.s.) hayatı boyunca mazlumun yanında zalimin karşısında olmuştur. Resulullah (s.a.s.)'den sonra yeni bir peygamber gelmeyeceğine göre peygamberlerin varisleri olan gerçek alimlerin zulme karşı mücadelede halka önderlik ve rehberlik yapmaları ve halkı zulüm hakkında yeteri kadar bilgi sahibi kılmaları gerekmektedir. Resulullah (s.a.s.)'in zulümle mücadele metodu Kitap ve sahih sünnet kaynaklarımızda mevcuttur. Şu asrımızda zulmün karanlığının her tarafı kapladığı herkes tarafından bilinmektedir. Zulmün karanlığını dağıtabilmek için Müslümanların mutlaka tekrar Kitap ve sünnetin etrafında toplanmaları ve diğer meselelerde olduğu gibi zulme karşı mücadele etmede de Resulullah (s.a.s.)'in Kur'an ve sünnette belirtilen mücadele metoduna göre hareket etmeleri gerekmektedir.

 

2. Resulullah (s.a.s.)'in kendi kavmi içindeki olaylara karıştığını görmekteyiz. Resulullah (s.a.s.) Hılfu'l-Fudul antlaşmasına katıldığı gibi ondan yaklaşık on yıl önce de kabileler arasında vuku bulan meşhur Ficar savaşına katılmıştır. Resulullah (s.a.s.)'in daha gencecik yaşta kavmiyle haşir neşir olması ve olayların içinde bulunması onun dürüst ve "emin" lakabını kazanmasına vesile oldu. Kitap ve sünnetin ihyası için gece gündüz demeden çalışan günümüz davetçilerinin de mutlaka halkla kaynaşmaları, onlarla haşir neşir olmaları, onların dertleriyle dertlenmeleri ve yararlı gördükleri her türlü etkinliğe katılmaları gerekmektedir. İnsanların arasına inmeyen bir davetçi halkın dert ve sorunlarını bilemeyeceği gibi onlara hiçbir yarar da sağlayamaz.

 

3. Allah (c.c.) Kur'an-ı Kerim'de mealen şöyle buyurmaktadır: "Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz." (Hud, 11/113) Mealini verdiğimiz bu ayetten anlaşıldığı üzere değil zulme iştirak etmek, zulme meyletmek dahi çetin bir azaba yakalanmanın alametidir. Ayrıca yukarıda mealini verdiğimiz ayetin, hakkında "Hud suresi beni kocalttı" anlamındaki hadisi şerif bulunan "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" mealindeki ayetten hemen sonra gelmesi ayrı bir anlam taşımaktadır. Kur'an-ı Kerim'de zulüm manasına gelen kelimelerin dışında sadece zulüm kelimesi ve ondan türeyen kelimeler yaklaşık 300, Kütübi Tis'a'da ise tekrarlarla birlikte yaklaşık 467 kere geçmektedir ki, bu da İslam'ın zulme ne kadar karşı olduğunu göstermektedir. Ayrıca bilindiği üzere İslam'da bir halifenin bulunması farzdır. Bunun da iki ana sebebi vardır: Biri, dini muhafaza etmek; diğeri, mazlumlara yardımcı olmak ve onların haklarını korumak. Bütün bunlar zulmün ne kadar menfur ve çirkin olduğunu göstermektedir.

 

4. Resulullah (s.a.s.) "Mazlumun yanında zalimin karşısında olmak" maddesini içeren daha doğrusu sadece bu maddeden ibaret olan Hılfu'l-Fudul gibi bir antlaşma hakkında "şimdi de davet edilsem icabet ederim" buyurarak o antlaşmayı övmüştür. Günümüz Müslümanlarının Resulullah (s.a.s.)'in o sözlerine kulak vermeleri ve o sözler ışığında benzer meselelere yaklaşmaları gerekir. Çünkü mazlumun yanında durmak ve zalimin karşısına dikilmek ancak gerçek müminlerin kârıdır. Dolayısıyla kimden sadır olursa olsun ve kime yapılırsa yapılsın zulüm zulümdür. Başka bir adı da yoktur. Müslümanlara düşen görev zulme dur deyip zalimin zulmüne engel olmaktır. Şayet olamıyorlarsa en azından dile getirmeleri ve yazmaları gerekir. Şunu da unutmamak gerekir ki, zalimin zulmüne karşı sessiz kalmak zulmü dolaylı bir şekilde benimsemek demektir.

Şunu da unutmamak gerekir ki mazlumun dini sorulmaz. Her şeyden önce ona yapılan zulme engel olmak lazımdır. Binaenaleyh, mazlumun yanında olmak, onun hakkını aramak ve korumak ve zalimin zulmüne engel olabilmek amacıyla atılan her adımı desteklemek ve bu doğrultuda yapılan ciddi davetlere icabet etmek, bunu yaparken de şahsi çıkarları ve ırki saikleri hiçbir zaman ön plana çıkarmamak gerekmektedir. Zulme uğrayan Kürt ,Türk, Arap ya da başka bir ırktan olabilir. Zulüm oklarının düştüğü yer Irak Kürdistan'ı veya Bosna-Hersek, Çeçenistan, Cezayir, Filistin ya da Keşmir olabilir. Gerçek Müslümanların görevleri hakkı haykırmak, yapılan zulmü dile getirmek ve bir ırka veya bir bölgeye karşı gösterdikleri hassasiyeti diğer bölgelere karşı da göstermektir. Zira Allah (c.c.) Kur'an-ı Kerim'de mealen: "Mü'minler ancak kardeştirler." (Hucurat, 49/10) buyuruyor. "Ancak Kürtler veya Türkler ya da Araplar kardeştir" demiyor. Resulullah (s.a.s.) bir hadisi şerifte mealen: "Müminler, birbiriyle kenetlenmiş bir duvarın kerpiçleri gibidirler" diyor. "Kürtler veya Araplar ya da Türkler birbirleriyle kenetlenmiş bir duvarın kerpiçleri gibidirler" demiyor. Şu halde kamil bir Müslüman, insanlar ve bölgeler arasında asla ayırım yapamaz ve herhangi bir halka veya bir bölgeye yapılan zulmü kendi halkına ve kendi bölgesine yapılmış gibi kabul eder. Şu hakikati dile getirmeden geçemeyeceğim: Şuurlu Müslümanların kamuoyunun hakimiyetini ellerinde tutan ve yıllardır kendimin de abone olduğu İslami bazı gazeteler ve bu gazetelerde yazılar yazan kamuoyunda ün yapmış bazı köşe yazarları Bosna'ya, Keşmir'e, Çeçenya'ya vb. yerlere karşı duydukları ilgi ve gösterdikleri hassasiyeti (ki, bunu takdirle karşılıyorum) bugüne kadar Müslüman Irak Kürdistanı'na daha doğrusu Müslüman Kürt halkına karşı göstermemişlerdir. Irak Kürdistanı'ndaki İslami çalışmalar hususunda dahi buradaki halkı aydınlatmamışlardır. Söz konusu gazete ve yazarların orada yaşayanların dertlerini dile getirmeleri ve o dertlere çare aramaları gerekirken maalesef: "Aman dikkat! Kuzey Irak'ta Amerika ve İsrail güdümünde bir Kürt devleti kuruluyor" veya: "İsrail'in Kürt kartı" başlığı altında sayfalar dolusu dizi yazılar yazdılar ve o yazılarda -doğru da olabilir yanlış da- bazı şahsiyetleri itham altında bıraktılar. Kerkük ve çevresinde Amerikan ve İsrail güdümlü bir Türkmen devleti kurulsaydı acaba aynı alerjiyi duyacaklar mıydı? Doğrusu merak ediyorum ve yine daha önce kurulmuş olan bazı bölge ülkeleri Amerika ve İsrail güdümünde değiller mi? Ve sabah akşam İsrail'i tesbih ederek kalkıp oturmuyorlar mı? Ama sıra Kürtlere gelince kıyametler koparılıyor. Evet. Amerika ve İsrail'in ajanları bölgede cirit atıyor ve ciddi bir oluşumun peşindeler ama buna sebep olan nedir? Bana kalırsa Müslümanların bölgeye karşı ilgisizliği ve oraya kardeş elini uzatmamalarıdır. Tabii ki bölge ülkelerinin izledikleri siyaset de büyük rol oynamaktadır. Ben ister Irak Kürdistanı'nda ister başka yerde olsun Amerika ve İsrail'in desteklediği herhangi bir oluşuma karşı olduğumu ve ister Kürt ister Arap ister Türk olsun zulme uğrayan herkesin yanında ve zalimin karşısında olduğumu ve zulmü kaldıracak Hılfu'l-Fudul gibi antlaşmaları desteklediğimi bir Müslüman olarak burada ilan ediyorum.

 

Dipnotlar:

1. İbnu Hişam Sireti

2. A.g.e.

3. Bkz. Münir Gadban, Resulullah'ın Hayatı ve Metodu, Risale, İst., C. 1, sh. 93-95,

4. Buhari, el-Edebu'l-Mufred, 567 (el-Edebu'l-Mufred, Buhari'nin el-Cami'u's-Sahih'ten ayrı müstakil bir kitabıdır); İbnu Hibban, el-Mevârid, 2062; Hakim, 2/220, Tefsir. Hakim: "İsnâdı sahihtir, ancak Buhari ve Müslim Sahih'lerine almamışlardır" demiş Zehebi de ona muvafakat etmiştir. Ahmed ibnu Hanbel, 1/190-193; İbnu Hacer el-Heysemi, Mecmeu'z-Ze-vaid, 8/172

 

 

Kaynak: http://www.davetci.com/

 

 
     

 

dini-36.jpg 

 

 

dini-35.jpg


Âlemlerin
 övünç kaynağı
efendisi
yaratılış sebebi 
Hazret-i Muhammed Mustafa’nın (a.s.m.) sitesine hoş geldiniz

http://www.muhammedmustafa.net

Allahın insanlara gönderdiği son elçisi 
Hazret-i Muhammed Mustafa (a.s.m.) hakkında yazılmış yazı
şiir, kitapların; Onun pâk sünnet-i seniyyesi ve hadis-i şeriflerin
Onunla ilgili yer ve mekân resimlerinin bulunduğu bu site
İngilizce bölümüyle birlikte tüm insanlığın hizmetine sunulmuştur.

Bu yönde her türlü görüş ve katkılarınıza açıktır





Bugün 8 ziyaretçi (9 klik) kişi burdaydı!




Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol